ALANLARIMIZ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KAYA MEZARLARI
TARİHÇE
Likya, Anadolu'nun güney batısındaki Teke Yarımadası'nda ve Antalya Körfezinin batısında yer alır.
Batısında Karia, doğusunda Pamphylia, kuzey doğuda Pisidia ve kuzeyde Phrygia ile çevrelenmiş olan bölge Toros (Taurus) Sıradağları'nın uzantılarıyla örtülüdür.
Kocaçay/ Eşen Çayı (Xanthos), Alakır (Lymiros) ve Karasu/ Başgöz Çayı (Arycandos) gibi büyük nehirlerce sulanan bölge dağlar arasındaki yüksek verimli ovalarla ve
sedir ve servi ağaçlarının yetişebildiği yaylalarla kaplıdır.
Bu bölge günümüzde doğal ve tarihi zenginlikleriyle ülkemizin ve dünyanın en önemli turistik yörelerinden biridir.
Güneybatı Anadolu'da Teke Yarımadası adı verilen bölge, antik dönemlerde Likya ve burada yaşıyan insanlar Likyalılar olarak bilinmektedir.
Kaynaklar ve bölgedeki gözlemlerimiz bu bölgede yaşayan insanların, Helenistik olmayan, özgün ve ilginç bir Anadolu (Luvi) kültürüne sahip olduklarını, özellikle başkentleri olan Xanthos(Arnna)'luların, ölümüne bir bağımsızlık ve
demokrasi duygusu ile yaşadıklarını göstermektedir.
Likyalılar üstünlük duygularını ve atalarına olan saygılarını kayalara ve taşlara oydukları üstün işçilikli, binlerce yıla meydan okuyan apartman mezarlar ile somutlaştırmışlardır.
Bunlar Piramitlerden sonra belki de en önemli insanlık ve tarih hazineleridir.
Likyalıları unutulmaz yapan, tarihte ilk defa bir şehirler konfederasyonu oluşturarak bir tür anayasal demokrasi düzeninde yaşamayı ve bunu sürdürmeyi başarmalarıdır.
Konfederatif demokrasi anlayışları ile de ABD anayasasına örnek oluşturan bu soylu Anadolu kültüründe helen kültürünün çok fazla yaygınlık kazanmadığı bilinmektedir.
LİKYANIN ÖNEMLİ ŞEHİRLERİ
PATARA
Coğrafi konumu nedeniyle dünyanın en işlek ticari merkezlerinden biri olan
Patara (Kelemiş), dini açıdandan da St. Nicholas'ın doğum yeri olduğu için
tarihin o çağlarında çok büyük öneme sahip olmuştur.
Üçlü taç kapısı ve tiyatrosu bugün de ayakta olan yapılarıdır.
PINARA
Antik adı Pinale olan Pınara da bir Likya kenti olarak kurulmuştur.
Bölgedeki diğer pek çok kent gibi tarihi güzellikleriyle insanları büyülemektedir.
Antik tiyatrosu ve kayalara oturtulmuş yapısı görülmeye değer güzelliklerdir.
XANTHUS
1838 yılında yapılan kazılarda bulunan Xanthus, Likya'nın en eski kenti olarak
bilinmekte ve Homer'in anlattığı destansı savaş sırasında var olduğu söylenmektedir.
Pers saldırılarına kadar özgür bir kent olan Xanthus, daha sonra da Brutus
tarafından ele geçirilmiştir.
Bundan sonra Arap saldırılarına kadar önemli bir ticari ve politik merkez olmuştur.
LETOON
Likya'nın bir başka önemli kenti olan Letoon , adından da anlaşılabileceği gibi
tanrıça Latora'ya (Apollo ve Artemis'in annesi) adanmıştır.
Yapılan kazı çalışmaları sonucunda elde edlien dokümanlara göre,
Anadolunun bu bölgesinde kayıtlarda "Lukka" veya "Ruwku" olarak
adlandırılan insanlar yaşamaktadır.
Bu insanlar bir çeşit Fenike alfabesi kullanmakta ve kendi yazılı metinlerinde
kendilerini "Trmmli" (Tremil) olarak adlandırmaktadırlar.
Likya sözcüğü onlardan söz eden Helenik kaynaklarda kullanılmaktadır.
Şehir isimlerinin -nd- , -nt- , -ss- , -nn- sesleri ile sonlanması
(Kalynda, Arykanda, Telmessos, Idebessos, Arnna gibi.)
varlıklarının M.Ö. 4. bin yıla dayandığını linguistik olarak ortaya koymaktadır.
Likya halkının kökenine dair çok çeşitli iddialar mevcuttur.
Halikarnassos’lu tarihçi Herodotos’un söylediklerine göre, Girit’in mitolojik kralı
Minos ve ölüler dünyasının yargıcı Rhadamanthos’un kardeşi olan Sarpedon’un Minos’la
Girit krallığı için yaptığı savaşta yenik düşünce adamlarıyla Girit’ten ayrılmış ve
Asya’ya, bugün Likya’lıların oturdukları bölgeye gelmiştir.
Herodotos o zamanlarda bu bölgeye Milyas, bölgede yaşayanlara ise Solym’ler
dendiğini, Likya’nın komşularının ise kendi yaşadığı dönemde (M.Ö. 490-425)
Likya’lıları Sarpedon’un verdiği isimle, yani Termil’ler diye çağırdıklarını söyler.
Tarihçiye göre Likya Atina’lı Pandion’un oğlu Lykos kardeşi Aigeus tarafından
sürülerek yöreye, Sarpedon’un yanına gelmiş ve Likya ismi de ona izafeten konmuştur.
Bunu Helenlerin, Batı Anadolu insanlarının varlığını kendi mitiolojilerine bağlamak
ve onları Helenik olarak görmek eğiliminden kaynaklandığını ileri söylemek
pek yanlış olmayacaktır sanırım.
Gerçek ise bunun tersi, Helenik olmadığı açık olan Girit uygarlığının, çok öncelerde,
sedir ağaçlarının sağladığı üstünlükle denizcilikte (ve de korsanlıkta) gelişmiş olan
Luvi (Lukka) halklarının Girit ve diğer adaları kolonizasyonu olarak yorumlanabilir.
Kendilerine Termil’ler (Trmmli) diyen bu kavmin Hellen’ler tarafından Likya’lılar
olarak tanınmasının nedeni bir mitolojik hikayede ise şöyle anlatılmaktadır:
Zeus’un çocuklarını doğurmak için kıskanç Hera’dan uzak bir yer arayan Leto,
Delos adasında Apollon ve Artemis’i doğurmuş ve Likya’ya gelerek kurtların kendisini
götürdüğü Xanthos nehrinde çocuklarını yıkamış ve o zamandan sonra bölgeye
Hellen’ce kurt anlamına gelen ‘lykos’ kelimesine izafeten Likya denmiştir.
Mitolojiyi bir yana bırakırsak Likya adının kullanılmasının nedeninin, bölgede
M.Ö. 2. binyılda yaşayan ve Doğu Akdeniz’de dehşet saçan korsanlar olan
Lukka’lar olduğu söylenebilir.
Bu kavim, günümüzde, Likya’lıların atası olarak kabul edilmektedir.
"Luk" sözcüğünün Luvi dilinde "Işık" anlamına geldiğini hatırlarsak
"Likya" Helenik söyleyişte "Işık Ülkesi" anlamını yansıtabilir.
Likya bölgesinde yaşanan depremler, korsanlar, Arap akınları ve
aluvyon birikimleri ticareti ve ekonomiyi gerileterek şehirlerin
terk edilmesine yol açtı.
Bizansın sınırlarını nomadik akınlara karşı sürekli koruma gayreti
bu bölgede yeterli güvenliği ve desteği sağlayabilmesine engel olmuş olmalıdır.
Arapların fetih politikasında şehirleri ve kültürleri yoketmek değil,
islamlaştırmak veya vergiye bağlamak olduğu bilinmektedir.
Buna karşılık köklü bir pagan kültürü taşıyan Likya şehirlerinin tarihinin
4. yy sonrasında karanlıkta olması bu şehirlerin terkedişinin nedeninin
Pagan-Hristiyan çatışması olduğu kuşkularını uyandırmaktadır.
 |
Teke Oğulları liderliğinde 13. Yüzyılda bölgeye gelen ve hakim olan Türkler
genellikle kıyılarda değil yüksek yaylalarda yerleşmeyi tercih ettiler.
19. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti, bu kıyıları adalardan gelecek olan
Yunanlılarla yeniden iskan etmek ve böylece yerel beylerin hakimiyetini
sınırlamak politikası benimsedi.
Bu süreçte daha önce Likya yerleşim birimleri olan, Andifli (Kaş), Kalamaki
(Kalkan), ve şimdi terkedilmiş olan Livissi (Kayaköy) bu dönemde ortaya çıktı.
Burada yerleşmiş olam Yunanlılar, 1919-1922 Türk-Yunan savaşının mütareke
şartları gereği tekrar Yunanistana göç etmek durumunda kaldılar.
Kayaköy bir hayalet kasabası haline geldi, diğer birimler ise bir turizm merkezi
oluncaya kadar balıkçı kasabaları olarak varlıklarını sürdürdüler.
Böylece Likya bir kültür ve uygarlık olarak tarih sahnesinden çekildi
 |
 |
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 84 ziyaretçi (155 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|